“…Kim bir şeyi önce anlamadıkça, o şeyi anlamadığını bilebilir?”

Benedictus de Spinoza (PART II – PROP XLIII, Notlar)

 

İnsanın en temel dertlerinden biri, kendini ve içinde bulunduğu evreni anlamaktır. Tarot da, bu anlayış yolculuğunun bir vasıtası; farkındalığa varma uğraşının bir ürünüdür. İnsana dair her şey ile ilişiktir. Hayat boyunca karşılaşılması muhtemel olay ve durumlar, simgelerle, mitolojik öğelerle süslenerek, kartlarda resmedilmiştir.

Şayet; “dün” olasılıklardan olmuş olanı, “şimdi” olası olan ise, “yarın” da bir olasılıklar yığınıdır. Tarot, siz olasılıkları tahayyül ediyorken, vizyonunuzu biraz daha geniş tutmanıza vesile olur. Bir ayna görevi görerek, sizi, hayattaki yansımanızı görmeye davet eder. Tecrübelerinizin ve sezgilerinizin, gerekli çıkarımları yapmak için devreye girmesini sağlar.

Tarot bir araçtır. Ondan çağrışımlar elde etmek, kendinize dair reel tanımlamalar yapmak, uyandırdığı duygu ve fikirler sayesinde aklınızdan ve kalbinizden nelerin geçtiğine tanıklık etmek size kalmıştır. Yani iş Tarot’ta değil, sizde biter.

Tersine, Tarot’u “bilinmezin bir habercisi” zannedenlerle, “batıl inançlara sığınanların bir uydurmacası” sananlar, zıt köşelerden aynı yanılgıya varır, aynı tuzağa düşerler. İnsanın, hayatının aşkıyla ne zaman karşılaşacağı, hangi piyango biletini alırsa köşeyi döneceği, hangi hastalıklarla boğuşup, ne zaman öleceği gibi sorulara Tarot’ta cevap araması ile bu tip beyhude ve akılcı olmayan çabalardan dolayı Tarot’u yargılaması arasında etik bir fark yoktur. “Akıl dışı” olarak damgalanan şeyin bir nesne olduğunu ve onunla kurulan ilişkinin ancak akıl dışı olabileceğini unutmamak gerekir.

Halbuki, akıl, muamma sayılan şeyleri, varsayalım ki Tarot’u, açıklayabilir ve anlayabilir. Tarot da, böylece, aklı yepyeni bir yolculuğa çıkarabilir.